Filtresiz


1-Kuzukulağı çiçeğini evde bulundurmak uğursuzluk getirirmiş. Babaannem o yüzden kömürlükte saklardı kuzukulağını. Sonra kaynatıp... Kuzukulağına, tadındaki ekşilikten dolayı 'ekşimen' de denirmiş. Çiçek kültürüyle ilgilenmek bir bahçeyle ilgilenmek gibi rahatlatıcı... Bir şiirle, bir sonu gelmez, kabarık, kalabalık metinle ilgilenmek gibi, soylu, sepelek…

2- Karadeniz'de çok yaramaz ve çok sık hastalanan çocuklar için "çocuğun ismi ona ağır geldi" derler, denirdir...

3- Sevgili Allen, Amerika binlerce Troçkist’ini geri verdi. Hepsi zengin oldu üstelik. Kızılderililer de okuma yazma öğrendi. Yanıldın Allen, her şair gibi yanılgının tadına vardın, rahat uyu, eğer oralarda rahatsan...

4- İlm-i Huruf güzel iş. Romalılar "nomen est omen" yani "ismimiz kaderimizdir" derler. Ama yine de numeroloji o kadar da ilgilendirmiyor beni. 19 mucizesi ve sonrasında çıkan şeyler de ‘numara’ bana göre... Apollo 13'ün 13 Nisan 1970'te oksijen tankının infilak etmesi sonrası NASA hiçbir uçuşuna 13 numarası vermemiş. Ayın 13'ü cuma gününe rast gelirse bu uğursuz ve kötü talihe dalalet imiş. Triskaidekaphobia (13 fobisi) İrrasyonelleri öldürmek için... Hiçbir şey hakkında çok şey, Sayılar Kitabı: Peter J. Bentley...

5- "Bir ağaç herhangi bir prensten daha soyludur..." (Tirebolu Belediyesi'nin bir afişi)

6- Origami dersini Aksaray'da almış tüm gurbetçi gangsterler birleşip en büyük karton İstanbul'u yapıyorlarmış. Benden duymuş oldunuz, bana bi daha duyurunuz!

7- Hepimiz, her birimiz okuduğumuz şiirde gerçekçi bir yan bulduğumuzda o şiire, mısraa kendimizden bir taraf bulmuşçasına inanıyoruz. Şiire inanmak istiyoruz, çünkü kendimize inanmak bize acı verebiliyor.
Şiir gerçeğe çok yakın bir durum, bir an mıdır yoksa? Gerçeği ilan ederken kendi gerçekliğine taşması, onu taşırması da şiire-doğru, şiirden-doğru bir hal alıyor. Şiir dile varıyor ama dilde durmuyor, dilden geçiyor. Şiir dilden kaçıyor, dile varmaya çabalıyor. Bu yüzden şiirde anlam/anlamsızlık tartışması, ilhamın güvenilir bilgilerden bir bilgi olup olmadığı düşüncesi, şiir ya da sanat bizim neyimiz olur soruları, şiir bilgisi içinde yer alan sorulardan değildir. Nokta

8- Pek rengine aldanma felek eski felektir
    Zira feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir

Ziya Paşa’nın bu beyitinin işimize yarayıp yaramadığını bilsek ne değişecek, bilmesek ne… Fakat şairin verdiği hüküm, feleğin dönek olması gerçeği, hayatımızda bir yere dokunuyorsa bu mısraın hükmü yerine gelmiş demektir. Ziya Paşa ilk koma şairimizdir. Koma şiirin asli unsuru olan darb-ı meseller kurmak ‘iksirini’ ilk o keşfetmiştir. Deyimleşen mısralar kurmak Koma şiirin ilk durağıdır. Hürriyet, adalet, hak, hukuk gibi meseleleri işler Koma şiir. Meselesi olan bir şiirdir. Meseleden kurtulmanın yollarını haber vermez bize; fakat meseleyi tanımlama uğraşında bir içerik barındırabilir. Yaptığı tespitler, verdiği hükümler insana dair ümitler çerçevesinde değerlendirilebilir. Haz ve sefa üzerinden bir sesi pey akçe yapmak derdiyle uğraşmaz. Yeri geldiğinde mümkün olduğunca huzursuz edici bir perdeden seslenebilir bize, seslenirdir.

9- Gürcü Winston'unun eski Bitlis sigarasını çağrıştıran efsunlu tadı. "Ben canım yandı diye sigara yakarım” diyen şairi hatırlattı...

10- "Ama argın sabahlar unutulmuş dedi bir ecebaba" o 'argın'ı oraya koymak, şairlik tam da burada gizli, gizlidir.

11- "Düztabanların askerlik yapamaması gibi bir şey mi yalnızlık" diye yazmış bir arkadaş. Düşündüm. Şiir değil ama. Yetenek burada başlıyor, yoksa şiir de düztaban oluyor.

12- Üsküdar’a inmek... Çocukken şehrimizden İstanbul’a gidip gelenler, ‘indim-geldim’ derlerdi. Şimdi ben de ‘Üsküdar’a inmek’ demeyi, diyebilmeyi pek seviyorum. Üsküdar’a inince sanki herkes şiir üzerinden bir meseleyi konuşarak karşına çıkacakmış gibi oluyor. Furkan’ı bulmak için belediyenin arkasındaki çay ocaklarına gidiyorum. Bülent geliyor. Sonra Gökdemir İhsan bio-enerjiden ve yeni romanından bahsediyor. Üsküdar sanki kocaman bir kalyon Marmara ırmağının üzerinde, çıkıyoruz-iniyoruz...

13- İkindi, drum tütünü, psikolojisi kaymış anarşirstler, elinde Ecinniler romanıyla dolaşan deli, sadece ölüm ilanı basan bir yerel gazete, kanarya yemi, lodos, yerdelen ve telefonda annem, kekik gönderdim sana.

14- Sadece ölüm ilanı basıyor o gazete. Ölümden para kazanmak budur işte diyorum. Aklıma mezarlarda kabirlerin başında elinde su bidonuyla bekleyen insanlar geliyor, su bidonuyla bekleyen gazete, ölüler de yeşerebilirmiş gibi...

15- Bir tür zorundalıktan o AVM’ye gideceğim işte, gidilirdir. Alış veriş merkezinin kısaltması sanırım AVM. Bir tür labirent hissi var orada. Yapay bir güneş. Dinmeyen müzik, her yerden kulağınıza yığılan ritim: Hadisene. Vitrinlerin arasından geçerken seni zorla oyuna dâhil etmek isteyen çekici bir buyur etme anı. Çocuk oyunlarında olduğu gibi. Sizin yerinize kurulmuş hayallerin vitrinleşmiş hali. Kotlar yırtık, hızlılığın sembolü olarak giysiler dar. Donald’s amcanın dükkânına girip birini sormam lazım. Yanımdaki müzisyen arkadaş söylüyor: Sürekli bir uyarıcı ses var burada, diyor; hemen yemeli ve gitmelisin, diğer kurban için sırayı bekletmemen lazım. Çabuksana...

16- Yalnızca
Biraz paslı çivi
Bir şeye yaramak zorunda değildi.
Dinleniyordu.
Dinlenildiği gibi.

Acımasız bir şiir bu. Eugene Guillevic. 

17-Her şarkıda aşk. Herkes aşk fetişisti olmuş. “Grotesk dualar koyacağım ben de albümümün ismini” diyor TV’de zeki rolünü kimseye kaptırmayan şark’ıcı.

18- Kuzgun, zakkum, firari, canevim… Bunlarla yazıyorum şiirimi dedi. Kelimeleri tekrarlamaktan hoşlanıyorum. Neden diyorum, sebepsizce. Biz bir tekrar değil miyiz? Dünya bir tekrar...

19- Bütün bu yaşadıklarımı bir yerde biri de tekrardan yaşıyor.

20- Eski arkadaşlar toplandık. Aramızda ölenler oldu, onda bile birinciliği kimseye kaptırmayanlar. En şairimiz –tabii ki ben değilim- başka. O kimseyle konuşmaz. Her şeyi reddetti. Deniz kenarında eski denizciler onun için baraka yaptılar. Barakası, kayığıyla o adam. Bir Hemingway hikâyesi gibi. Kafa kâğıdı yok. Su, elektrik faturası yok. Bir telefonu bile yok. Eski arkadaşlar toplandık. Hepimiz birbirimizi aradık buluşmak için, o zaten aynı yerde, kendi küçük vatanında. O aranmaz, ona gidilir, o bulunur.

21- Phoenix bir şiir midir yoksa kuş mudur?

22- Amin Maaloof'un son kitabını okuduktan sonra gidip elimi-yüzümü yıkadım. Aymazlığın dik alası. Bulaşmasın ellerime, onun harfleri de...

23- Her gün 141. Türk ve yabancı gazeteler. Bir o kadar da ajans. 141’e ayarlı bir gün. Sabah kahve, sonra haberler... Mailden ve fakstan akan yazılar. Öğle yemek ve kahve, telefondan aktarılan yazılar ve haberler, akşam bir kahve bir çay; tam 141 taneymişler. Gazetecilik ve 141 mucizesi diye bir şeyler yazmalıyım dedim ona...

24-Sempozyuma gittik. Toplasan 50 kişi. 50 kalp atıyor orada. Ekmek israfını önleme sempozyumu. Bana göre dehşet şiirsel. Amaaa, ‘İsraf’ kelimesinin yerine ‘Tüketimini’ yazsalardı o sempozyuma gitmezdim, gidilmezdir.

Tüm Nefesliler




Sabahın Bir Yerinde'den Baretta'ya; Planör'den Orta Dünya İlmihali'ne yeni şiirler.
Profil Yayınları-Mart 2013